18 Mart 2017 Cumartesi

Fatih Sultan Mehmet

II. Mehmed (Osmanlı Türkçesi: محمد ثانى, Meḥmed-i s̠ānī; bilinen adıyla Fatih Sultan Mehmed kısaca Fâtih, Osmanlı Türkçesi ile فاتح; Avrupa'da tanınan adıyla: Grand Turco (Büyük Türk) veya Turcarum Imperator (Türk İmparatoru); 30 Mart 1432 – 3 Mayıs 1481), Osmanlı İmparatorluğu'nun yedinci padişahı. İlk olarak 1444-46 yılları arasında kısa bir dönem, daha sonra 1451'den 1481 yılında ölümüne kadar 32 yıl boyunca hüküm sürdü.

II. Mehmed, 21 yaşında İstanbul'u fethederek 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu'na son verdi ve bu olay birçok tarihçi tarafından Orta Çağ'ın sonu Yeni Çağ'ın başlangıcı olarak kabul edildi. Fetih'ten sonra Fethin Babası anlamına gelen "Ebû'l-Feth" Osmanlı Türkçesi ile ابو الفتح, daha sonraki dönemlerde ise "Çağ Açan Hükümdar" ve "Kayser-i Rûm" (Roma İmparatoru, Osmanlı Türkçesi: قیصر روم) unvanları ile anıldı.

Fatih, İslam Peygamberi Muhammed'in bir hadisine nâil olduğu için günümüzde Türkiye ve İslam dünyasının geniş bir kesiminde kahraman olarak kabul edilirdi.
27 Receb 835 (30 Mart 1432) Pazar günü şafak vaktinde, devletin başkenti olan Edirne'de, II. Murad'ın dördüncü oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi Hüma Hatun, tarihçi Babinger ve yazar Lord Kinross’a göre gayrimüslim bir köledir. Yine Babinger'e göre, ölümünden sonra İran efsanelerindeki cennetkuşu hümadan esinlenilerek Hüma Hatun olarak adlandırılmıştır..

Mehmed iki yaşına kadar Edirne'de kaldıktan sonra 1434’te sütninesi ve küçük ağabeyi Alâeddin Ali ile birlikte 14 yaşındaki büyük ağabeyi Ahmed’in Rum sancakbeyi olduğu Amasya'ya gönderildi. Burada ağabeyi Ahmed'in erken yaşta ölmesi üzerine Mehmed altı yaşında Rum sancakbeyi oldu (İnalcık'a göre şüpheli). Diğer ağabeyi Alâeddin Ali ise Manisa'da Saruhan sancakbeyi oldu. İki yıl sonra babaları II. Murad'ın talimatıyla iki kardeş yer değiştirdiler ve Mehmed Saruhan sancakbeyi oldu.

Mehmed’in eğitimi için babası çeşitli hocalar görevlendirdi. Ancak zeki olduğu kadar hırçın bir çocuk olan Mehmed’in eğitilmesi kolay olmadı. Sonunda babası heybetli ve otoriter bir alim olan Molla Gürani’yi görevlendirdi. Anlatılana göre Murad, Gürani'ye bir değnek vermiş ve Mehmed itaatsizlik ederse kullanmasını söylemişti. Molla Gürani Mehmed’e, dersini dikkate almayan bir öğrencinin hocası tarafından dövülmesi ile ilgili edebi bir cümleyi inceletmiş, Mehmed durumun ciddiyetini kavrayarak eğitimine önem vermeye başlamıştır.

Şehzade Mehmed'in medrese kökenli hocalarının yanı sıra bilgi edindiği Batılı şahsiyetler de bulunmaktaydı. Saruhan (Manisa) sarayında İtalyan hümanisti Anconalı Ciriaco ve saraydaki başka İtalyanlar onun Avrupa tarihi ile Antik Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitaplar okumasına önayak olmuştu. Bu durum Şehzade Mehmed'e çok-kültürlülük kazandırmıştır. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan II. Mehmed'in şehzadelik yıllarına ait olan karalama defterinde Latin harfleri, Arap harfleri, Roma büstlerini andıran insan çizimleri ve Osmanlı figürleri bulunmaktadır. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet'in Arapça ve Farsça'nın yanı sıra Latince, Yunanca ve İtalyanca bilmesi bu dönemdeki münasebetlerine dayandirilmaktadir

Rumeli Ağızları

Rumeli ağızları, Türkiye Türkçesi ağız bölgesinin Balkanlar bölgesinde; Rumeli kolunda yer alan ağızlardır. Eski Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında konuşulan Türkiye Türkçesi Rumeli'de çeşitli ağızlarla konuşulmaktadır.

Rumeli sahası Türk ağızlarına dair tam açıklayıcı ve doğru sınıflandırıcı çalışmalar yakın dönem öncesinde ancak başlayabilmiştir. “Balkan Türk ağızları esas itibarıyla Türkiye Türkçesine bağlı, onun varyantları konumundaki ağızlar topluluğudur. Hâl böyle iken Türkiye Türkçesi ağızları karşılığı olarak çok zaman “Anadolu ağızları” terimi yeterli görülmüş; “Anadolu ve Rumeli ağızları” başlıklı birçok çalışmada, Rumeli/Balkan Türk ağızları hiç gündeme getirilmezken, Türkiye Türkçesi veya Anadolu ve Rumeli ağızlarını sınıflandırma denemelerinde de çok zaman Rumeli ağızlarından söz edilmemiştir. Mesela Rumeli ağızları üzerindeki çalışmaları başlatan ilk isimlerden biri olan I. Kúnos’un 1896 yılında yaptığı ve Osmanlı-Türk ağızlarını yedi ağız bölgesine ayırdığı sınıflandırması ile Türkiye Türkçesi ağızları üzerindeki çalışmaların yerli kurucusu A. Caferoğlu’nun 1946 yılında yaptığı ve Türkiye Türkçesi ağızlarını dokuz bölgeye ayırdığı sınıflandırmasında Rumeli veya Balkan Türk ağızlarından söz edilmemiştir. Caferoğlu, Fundemanta 1‟de yayımlanan “Anadolu ve Rumeli Ağızları” (Die anatolischen und rumelischen Dialekte) adlı çalışmasında da, Türkiye Türkçesi ağızlarını yeniden tasnif etmiştir. Ancak yine Caferoğlu’nun, eş zamanlı bir yaklaşımla ve ağızların birtakım genel özelliklerini dikkate alarak yaptığı bu tasnifinde de Rumeli ağızlarına yer vermemiş olduğunu görüyoruz.”

Rumeli Türk ağızlarının tarifi ve sınıflandırmasına dair çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Gyula Németh, Emil Boyev, N. K. Dimitriev, Mefküre Mollova, E. A. Grunina, Iryna Dryga, Ahmet Günşen tasnif çalışmaları belirten araştırmacılardandır. Kendi toparlayıcı ayrıntılı makalesinde söz ettiği gibi, ilgili sınıflandırma denemeleri içinde belki “şimdilik” kaydıyla Gyula Németh’in çalışması büyük oranda sorunu halletmiş durumdadır. Türkiye Türkçesi ağızları geneline veya Rumeli özeline yönelik yapılacak yeni ve derin akademik çalışmalar, Rumeli ağızlarının sınıflandırmasını değiştirebilir.

Rumeli

Rumeli (Osmanlı Türkçesi: روم اىلى Rumili/Rumeli, Bulgarca: Румелия, Yunanca: Ρούμελη, Roúmeli), Osmanlı İmparatorluğu döneminde 15. yüzyıldan itibaren Balkanlar’ın güneyine verilen addır. Rumeli, sözündeki "Rum" kelimesi "Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde olan toprak, halklar" anlamıyla kelimenin yapısına katılmıştır.

Osmanlı Türkleri, Avrupa’ya ayak bastıktan sonra, burada fethettikleri yerlere Rumeli adını verdiler. Hâlbuki bu isim evvelce bugünkü Anadolu için kullanılmış, hatta Orta Çağ Avrupa kaynaklarında Romanie şeklinde tercüme edilmiş iken bu son şekil, Rumeli’nin Anadolu’ya mütenazır olarak kullanılması gibi, Balkan yarımadasına tatbik olunmuş ve garp kaynaklarında “Peninsule romaine” tarzında da kullanılmıştır. Yeni çağlardan itibaren, Avrupa harita ve kitaplarında bu yarımadaya “Turquie d'Europe” veya “Empire ottoman d'Europe” denildiği görülüyor ki, sonradan Türkçe neşriyatta, bu adlara muadil olmak üzere, “Avrupa-i Osmânî” ve “Rumeli-i Şâhâne” tabirleri kullanılmıştır.

11. ve 12. yüzyıllarda, Bizans egemenliği altındaki Anadolu toprakları Diyar-ı Rum (Roma ülkesi, Rum ülkesi), Anadolu’da egemen olan Selçuklulara da Rum Selçukluları (Anadolu Selçukluları) denmiştir.

Anlam dünyası
Rum, Roma diyarı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Güneydoğu Avrupa'daki topraklarının tümü.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar kurulan eyaletinin adı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde merkezi Manastır olan vilayetin adı olup Rumeli Vilayeti olarak adlandırılır ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yenileşme ve yeni uygulamaları başlattığı ilk ildir. İlk Sandık Emini Zeyfe Emin Efendi’dir. Kayıların Rumeli’de ilk mesken tuttuğu yerdir. Kemal Karpat'ın Ottoman Population'ına göre halkı kahir ekseriyetle Türk’tür.

Rumeli’nin sınırları
Kuzey Bulgaristan, Batı Arnavutluk ve Mora yarımadası tarafındaki Güney Arnavutluk’u, veya diğer bir ifadeyle içerisinde İstanbul ve Selanik, Trakya ve Makedonya’nın dâhil olduğu bölgeleri ifade eder.

16. yüzyıl
Rumeli eyaletinin kapsadığı alan günümüz Bulgaristan'ı, güney Sırbistan, Makedonya, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, ve Tesalya (orta Yunanistan) bölgelerini içermekteydi.

17. yüzyıl
17.yüzyıldan başlayarak kurulan yeni eyaletler sonucunda Rumeli eyaletinin sahası giderek daralmış, ve 1864'e gelindiğinde sadece Arnavutluk ve batı Makedonya mıntıkalarından ibaret olmuştur. 1864'ten sonra yürürlüğe giren Vilâyât-ı Umumiye Nizamnâmesi ile birlikte Rumeli eyaleti ortadan kaldırılmıştır.

Son olarak Rumeli
Rumeli ismi son olarak daha çok merkezi Arnavutluk'la çizilen ve Garbi (Batı) Makedonya'yı ve Manastır Vilayetini de içine alan bölgenin adıdır. İdari yapıdaki değişikliklerle,1870 ve 1875 de Rumeli ismi de mülki taksimatla uyumlu hale getirilmiş ve temsili de durdurulmuştur

Doğu Rumeli
1878'de Berlin Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu ile özerk bölge hâline getirilmiştir, fakat 18 Kasım 1885 tarihinde savaşsız bir ihtilalden sonra Bulgaristan'la bütünleşti.

Bugün Rumeli
Bugün "Rumeli" ismi bazı zamanlar Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki toprakları (Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illerinin tamamı, İstanbul ve Çanakkale illerinin Avrupa Yakası ) için kullanılır.

Rumeli ve Trakya
Bazen Rumeli bölge adı ile Trakya adı denkleştirilir ama ikisinin sınırları farklıdır. “Rumeli” ve “Trakya”, aynı yer değildir, sadece kesiştikleri kısımlar vardır.

İdare
Rumeli'nin ilk beylerbeyi (mir-i miranı) Lala Şahin Paşa, özel öğretmen (tutor), mürşit, muallim,hadim, atabek, sadrazam I. Murad’ın lalasıdır.Filibe’de 1362 den itibaren oturdu. 1382 Rumeli’nin başkenti Sofya’ya geçti.

Osmanlı Sultanları ve Halifeleri

İlhanlı Hanı Hülagü, 1258’da halifeliğin merkezi konumundaki Bağdat’ı fethetmiş, Abbasi soyundan gelenleri de öldürerek bu makama son vermişti. Fakat fetih sırasında kaçan bazı Abbasi üyeleri, Memlüklüler’e sığınarak burada halifeliği tekrar ilan ettiler (13 yy.). Bu halifeliğin dini törenlerde protokolde durmaktan başka bir siyasi otoritesi yoktu. Bu şekilde yaklaşık üçyüz yıl devam eden bu durum I. Selim’in Mısır’ı fethetmesiyle sona erdi. Hilafetin koruyuculuğu Osmanoğullarına geçti. O dönemin halifesi III. Mütevekkil İstanbul’a getirilerek hayatını siyasi yetkisi olmadan burada geçirmiştir.

1 Kasım 1922 tarihinde Saltanatın Kaldırılması’ndan sonra da Ankara Hükümeti halife olarak, T.B.M.M.’nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi’den, sadece Müslümanların Halifesi unvanını kullanması ve gösterişli hareketlerde bulunmaması istemişti. Abdülmecid Efendi, T.B.M.M. Yönetimi tarafından halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, "Halife-î Müslimin" unvanından başka sıfat ve unvanlar kullanarak, Cumhuriyet hükumetinin talimatı dışına çıktı. Son Osmanlı Halifesi Abdülmecid Efendi’nin, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyetin İlânından sonra gerçekleştirmeyi planladığı devrimlere engel olabilmesi ihtimal dahilinde bulunan bir hilafet kurumuna karşı en sert tedbirleri alacağı belliydi. Bir taraftan Abdülmecid Efendi’nin, bu davranışları Halifeliğin kaldırılması için bahane edilerek ve diğer taraftan da başka sebepler ileri sürülmek suretiyle, hilafet müessesesi 3 Mart 1924 tarihli Halifeliğin kaldırılması ve Hanedan-ı Osmaniye’nin Türkiye Cumhuriyeti memâlik-î hariciyesine çıkarılmasına dair kanûn ile sona erdirildi.

Osmanlı Devleti Dağılma Dönemi

Osmanlı Hanedanı’ndan son padişah olan Vahidettin, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış Osmanlı İmparatorluğu’nun da son hükümdarıydı. Anadolu topraklarının bölünmesini öngören Sevr Antlaşması’na karşı Anadolu’da gelişen Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasının ardından padişah, çevresiyle birlikte İstanbul'dan ayrılan İtilaf Devletlerinin donanması ile TBMM kararıyla Türkiye dışında istediği yere gitmek üzere sürgün edildi. Günümüzde Osmanlı Hanedanları ile soy bağı olanların bir kısmı Türkiye'de, bir kısmı ise yurt dışında değişik ülkelerde yaşamaktadırlar. Bu kişilerden şehzade unvanını devam ettiren erkek çocukların en yaşlısı ve kıdemli üyesi ise "Hanedan reisi" adıyla adlandırılmaktadır. Osmanlı Hanedanlığı ise 1922 yılında Ankara Hükûmeti tarafından saltanatın kaldırılması ile son bulmuştur. Osmanlı Hanedanları 1922 tarihine kadar halen Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde muhafaza edilen "Osmanlı Hanedan Defteri"'ne kayıt ediliyordu. Bu deftere kayıt edilen  son Osmanlı Hanedanı Neslişah Sultan 2 Nisan 2012 tarihinde vefat etmiştir. Bu nedenle günümüzdeki kayıtları aile içerisinde tutulan Osmanoğulları ailesindeki "Hanedan reisi" kullanımı ile "Osmanlı Hanedanı"ndaki kayıtları "Osmanlı Hanedan Defteri"ne kaydolan "Hanedan reisi" kullanımını birbirlerinden farklıdır.

Fatih Kanunnamesi

Fatih Sultan Mehmet’in saltanatının son yıllarında oluşturulan "Kanunname-i Âli Osman", daha önceki padişahların yazılı kurallarını bir araya getirmekle birlikte, devlet yönetimini aşırı merkeziyetçi bir yapıya dönüştürmüş ve padişahı mutlak hakim kılmıştır. Fatih Kanûnnâmesi olarak anılan bu düzenlemede, tahta çıkan şehzadenin, erkek kardeşlerini devletin zarar görmesini engellemek için öldürmesine yasallık kazandırmıştır.

Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu

Osmanlı Hanedanı’nın kurucusu Osman Bey, Anadolu Selçuklu Devleti’nin uç beylerinden biriydi. Bizans sınırına yakın bir bölgede Anadolu Selçuklu Devleti’ne uç beyi olarak hizmet ediyordu. Başarıların ardından Anadolu Selçuklu Devleti tarafından Osman Bey bulunduğu bölgenin kendisine sancak ve tuğ verilerek eyalet beyi ilan edildi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra küçük bir uç beyliğinin çekirdeğini oluşturduğu bu eyalet bağımsız kaldı ve zamanla Osmanlı Beyliği olarak adlandırıldı. Kendisi de bu devletin ve hanedanın ilk hükümdarı oldu. Osman Bey’den sonra devletin başına oğlu Orhan Bey geçti.